13 Ağustos 2014 Çarşamba

Su kaynatmak

Hava sıcak ya, işim var ya, e-5'teyim ya, arabam su kaynattı.

Çektim kenara. 200-300 metre ötede polis arabası var . Gittim yanlarına ,arabamı gösterdim.
Bagajda suları varmış, verdiler . Arabamın yanına gittim. Kaputu açtım. Tam radyatörün kapağını açacağım taksi yanaştı,
"abla bekle biraz ,  bez ile aç" dedi. Bez uzattı . Aldım, bez elimde, bekliyorum buharın azalmasını. Gelen, geçen mal mal bakıyor.
Açtım kapağı, suyu doldurdum. Kapağı kapattım. Kaputu hemen kapatmadım.

Gelen, geçen hala mal mal bakıyor.

Mal mal.

Karı mıdır -kız mıdır falan dikizlediklerinden değil.

Hayret ediyorlar, yardım nezaketi falan da yok. Karının teki e-5 te  kaputu açmış napıyo la! Meraktan ölüyorlar.

Lastik değiştirmeyi öğrendim o hafta sonu. Tek başıma ilkinde yapamam ama ...yaparım ya..

Top sektirmeyi, para kazanmayı, küfür etmeyi,  8 saat araba kullanmayı, böcek öldürmeyi, pes oynamayı , öğreneli epey oluyor.

Bütün havanız bunlar için mi?

Kız arkadaş sorunsalı

Bahsetmiştim ya şurada, Maya 14 aylık ve henüz hiç kız arkadaşı olamadı. Bizim şansımız mı, 2013'te erkek bebek patlaması mı yaşandı, yoksa kızlar kilit altında iç mekanlarda mı tutuluyor bilemiyorum ama tam 1 senedir arıyorum, Maya'ya yaşıtı kız arkadaş bulamadım, bulamıyorum, imdat!

Bizim kızlar ve oğlanları yaşasın varolsun hepsi muhteşemler, lakin bari "1 adet" kız olsa, fena olmaz mıydı? Bizim kız erkek fatma olarak büyüyor, bence sorun değil ama geçenlerde fark ettim nadiren bir kız görünce ona da oğlanlara davrandığı gibi "itmeli kakmalı" davranmaya çalışıyor, böyle bir uslu uslu oturayım cici yapayım göz süzeyim yok hatunda. Direkt dalalım, altlı üstlü güreşelim.. Tamam öyle pembeli güllü bülbüllü dantelli kordaĞleli kırıtan bir prenses şeklinde büyütmemeye çalışıyorum ama yani halterci bayanlara da benzemesin ayol. Nasılsa anaokulu yaşında bulacak kızları (burada anaokuluna sıraya giriyorsunuz, onlar mesela "1 adet 2,5-3 yaş aralığında kız çocuğu alıyoruz" diye ilan veriyor, sıradan sizi alıyorlar, illa çocukların yaş aralığı maksimum 6 ay olacak ve kız erkek sayısı eşit olacak diye kural varmış evet) hatta okul çağında tee ergenliğe dek "ıyyy erkekler ööğğğ" diyecek biliyorum ama işte ne bileyim 1 tane kız arkadaşı olsa, iyi olmaz mı? Ben de kız analarından biraz "oturmayı kalkmayı" öğrenirim işte :P Onlarla ola ola ben de yakında kızı pisuvara alıştırmaya kalkıcam..

Velhasıl, kafaya taktım, illa ki bi kız bulunacak! Bizim burada bir yabancı anneler grubu var, oraya ilan verdim (evet valla yaptım bunu!) dedim, "12 aylık kızımın hiç kız arkadaşı yok, manyak değilim, psikoloğum, uyumlu ve eğlenceliyiz ana-kız, ilgilenen olursa bana özelden yazsın". Ayol vallahi koca grupta 3 adet ana-kız varmış bizim yaşta, "hadi" dedim "buluşalım hadi hadi!".

İlki Avustralya'lı (e güzel, bizim de 2 sene yaşamışlığımz var, sohbet açılır) buluştuk parkta. Ana kız süslenmişler geldiler, 30 derece havada anası dantelli mini etek, kızı pembe tütü giymiş. E olsun, n'apalım, artık gülü sevmek istiyoruz, dikenine katlanıcaz, insanların giyim zevkinden bana ne.. Lakin parkta çimenlere yayılamıyoruz, çünkü bu dantelli mini etek bağdaş kurmaya engel, tütü ise "kirleniyor"muş. Tamam, yürüyelim o zaman. Yavaş yavaş yürüyoruz, Maya zaten artık pusette oturmaktan sıkılıyor, yere inmek istiyor, kıza daral geldi o sıcakta. Ablamız birden "kızın kulağını deldiricem, bir yer biliyor musun?" demez mi! Ay, daha el kadar çocuk ayol! Parkın 163580'de birini yürüdük, ilk metro durağında ben kibarca ve de yantiri yantiri kaçar..

İkinci buluşmamız, bir İtalyan ve kızıyla vuku buldu. Yine hava güzel, yine parktayız. Tabii 30dk'dır bekliyorum bebekle ama Akdenizli kanında gecikme normal, sorun değil, olabilir, gölgede duruyorum nasılsa. Geldiler, tütü dantel falan yok, güzel bir başlangıç. Lakin yine oturamadık çimene, anne "ay burda kene olmasın" derdinde. Ayol burası şehrin en güzide parkı ayol ne kenesi, elaleme bak çırılçıplak P'ler V'ler sergide, bu millet paranoyaktır, ilk şüphede koca parkı kapatırlar ayol, rahat ol. Olamadı. Oturduk banka, çocuk devamlı kucağında. Yürümeye yeni başlamış düşüverirse dizleri acırmış. Benimkisi de uzanamadığı ciğerin peşinde takıntı yaptı ille dokunacak kıza. Zaten kız görmeye görmeye delirmiş, ille cici yapacak kızın bukleli saçına, taktı kafaya. Benimki hamle yapıyor, öbürünün annesi çocuğu çeviriyor. Benimki elindeki üzümü, yaban mersinini veriyor kıza, kesinlikle yedirmiyor, baktım elleri devamlı siliniyor çocuğun. Sohbetten de bana daral geldi, konu: evdeki beyaz koltuğu nasıl ve neyle temizliyormuş hanım kızımız. Ayh. En son çocuk hastalıkları ve ev kazaları konusunda bana bir ders vermeye kalkınca anam yeter dedim, bu ne korumacılık ya içim karardı felaket senaryoları dinlemekten ve kibarca yantiri yantiri kaçtım yine..

Üçüncüsü yağmura denk geldi, çocukla gidilen bir cafe var burada (ay evet bizim memleketteki gibi heryer çocukla gidilmeye uygun değil, bazen köpek kabul ettikleri yere çocuk kabul etmiyorlar falan) oraya gittik. Çocuklar kaynaştı, yerde oynuyorlar, biz de kaynaştık. Ya da ben öyle sandım ama sanki bu sefer de karşı taraf yantiri yantiri kibarca kaçtı gibi oldu. Bi anlam veremedim çünkü telefonumu da aldı ama?! Belki arar.. Kendimi buluştuğu kızın telefonunu bekleyen müzmin bekar erkek prikolojisine sokmadan ben mi arasam bilemiyorum, 1-2 hafta beklesem mi? (Düzelteyim: aradı vallahi aradı, heyecan yaptım ayh, yarın cafede buluşuyoruz, ne giysem?!)

Bu arada bir de tam 6 aydır "tanışmaya çalıştığım" bir anne-kız var, hem çocukların yaşı yakın hem de bizim mahallede. Çok sevimli bir anne-kız bunlar, bir de köpekleri var bazen yanlarında. Her sabah bizimle aynı saatlerde aynı trafik ışığında aksi yöne yürüyorlar, genellikle gülümseşiyoruz, selamlaşıyoruz. İlk aslında 6 ay önce fark ettim, aradan 1-2 ay geçti, dedim acaba tanışsam mı? Biraz çekindim nedense aslında sosyal biriyimdir. Sonra tam karar verdim, "hanfendi tanışalım mı?" diyeceğim, aha, annenin karnı şişmiş yine! Ay hamile kadınla şimdi bir sürü derdi vardır, zamanı yoktur, çekindim yani yine. Geçen gün yine içimden geçti, ya ben bu anne-kızla iyi geçinirim, sevimli insanlara benziyorlar. Tam hamle yaptım, bebek arabasının tekerleri ızgaraya takıldı, benim ayaklar mosmor, bakınız yanda seksi şükela bacaklarım.. Kız da o esnada geçip gitti. Bi bakşa bahara artık..

Velhasıl durumlar böyle. Kız çocuğu olan bir arkadaş arıyorum bayanlar.. Dedikodu bilmem, kurdaĞle ve tütü dışında (onlara da kıskıs arkadan gülmek kaydıyla, yoksa bana ne, zevk sahibini bağlar) önyargılı değilimdir, yemek beceremem ama kahvaltıda deryayımdır, sohbetim keyifli, yürürken adımlarım sıktır, okumayı, doğayı, bilimi severim, alıngan değilimdir, biraz tembelimdir, keyfime düşkünümdür, arada alev gibi parlar hemen de sönerim, kin tutmam, ha bir de samimiyimdir, arkadan dolap çevirmem asla, çevireni de affetmem ama. Kızım da yorgunken biraz opera sanatçısı kıvamında olsa da, uyumlu ve sevecen bir çocuktur. İzdivacınıza taliĞbiz. Arayın tanışalım pıh pıh.

12 Ağustos 2014 Salı

Doğumgünü

Aldattığı kadının doğumgünü , doğumgünümden  hemen biraz önce.
Bunu hatırlıyor olmak , beni gıcık ediyor.

Ex ile evliydik. Sorunların tavan yaptığı zamanlar.
Bir sorun nedeniyle gitmesi gerektiğini söyledi akşam saati, annesinde kalacaktı.  (hah)

Sorun yoktu.

O gece , beni aldattığı kadının doğumgününü kutlamak için gittiğini öğrendim .

Ben doğumgünlerini çok severim. Herkesin bir gün bebek olduğunu hatırlamak , sevdikleriyle sarmalanmak, güzel dilekler, düşünceli hediyeler, pasta...daha ne olsun.

Ex ile yolları ayırdım. İlk doğumgünüm. Ailem, arkadaşlarım durumdan habersizler o an.

Oğluma benim doğum günüm olduğunu söyledim. Oyuncakçıya  gidelim dedi. Gittik.

Bana Barbie seçti. Mor mini kıyafetli, simli, taşlı...Barbie lerin en havalısı.. Bir tane taç aldı , kraliçelere layık , ışıklı, tüllü falan :)
Sonra pasta aldık eve geldik.

Barbie yi açtım , pastanın yanına koydum. Tacımı taktım , oğlumu kucağıma aldım. Dilek diledim, üfledik mumları, bitirdik pastayı. 

Oğlum uyudu. Televizyon açtım. Trt'de müzik vardı.

değmen benim gamli yasli gönlüme
ben bir selvi boylu yardan ayrildim
evvel bağban idim yarin bağinda

talan vurdu ayva nardan ayrildim.

Hala dinleyemem bu şarkıyı..


10 Ağustos 2014 Pazar

Zil

Evde tadilat, apartman yöneticisine de yaradı. Dış kapıdaki zillerini değiştirdi , nizama soktu.

Zillere isimleri yazmış.

Güvenlik sebebiyle ismi değiştireyim , Oğlumun adı ve benim adımı yan yana yazayım. Sonra ne kadar gereksiz bişi  dedim. Sonra doğrusu bu  dedim. Sonra ne kadar kafaya taktın dedim. Ad yazmasam olmaz mı?  Çok delikanlısın, ya yaz işte...

Bazen, bazı konulara  anormal takılıyorum ama ANORMAL!  Örneğin oto koltuğu... Çocuğa ilk oto koltuğu alacağım zaman , bir zamazingo yüzünden arabayı değiştirdim . İstediğim ultrasüper güvenlikli oto koltuğunu alabilmek için. Kimse inanamadı. Öyle kazalar hayal etmiştim ki, "Amerika'da kanyon sınırlarında ,uçurumlardan uçurum beğenerek yuvarlanırsam eğer koltuk sağlam olsun, çocuk iyi olsun" kafasını yaşıyordum.

Kapı ziline de aynı şekilde takılıyorum ama ucundan döndüm sanırım. Ne olabilir? Oturduğum mahalle , tek başına yaşayan yaşlı teyzeler, amcalarla dolu. Çok şükür başına bişey gelmiş olan yok.

Adım öyle kaldı zilde. Son kararım. Gerçeğim.

Onu silersem, kalbim kurusun.

Güzel gün (!)

Çok şükür iyileşti Maya (ve sonra da ben - bu Allahın belası 18-20 derecelik yaz havasında üşütmüşüz azizim, boğazım ağrıdı çok fena), güzel dilekleriniz ve "kocamı nasıl satırla doğradım, kıyma yaptım, rahatladım, sen de doğra bacım, rahatlarsın" konulu temennileriniz için teşekkür ederim. Vallahi iş o noktaya gideyazarken, çektim bir köşeye "sen beni biliyor musun herüf!" dedim.. Demedim tabii ki, iki uygar insan gibi konuştuk, sonra ben kendisine bebeğin bacağı kangrene döndürülmeden bezi nasıl bağlanır, sandaletini giydirirken küçük parmağı da diğer parmaklar gibi neden ayakkabının içine sokulmalıdır, 14 aydır suluğu nerede durmaktadır, bir kaşık yoğurt (evet artık yoğurt serbest, kefiri de çok severmişiz sülalecek) tüm mobilyaları renklendirmeden nasıl yedirilir, içinde bilimum kimyasalların olduğu temizlik malzemelerinin durduğu kapı neden örtülü olmalıdır gibi konularda teorik ve kafaya kakmalı pratik dersler verdim, çocuğu uyutup koklaştık öpüştük kırmızı kurdaĞleli olaylar zinciri yaşadık falan, iş tatlıya bağlandı. Dur bakalım cicim ayları ne kadar sürecek..

Bu sabah kızı babannesiyle dedesine satıp önce 2 saat spora gittim, ordan tazecik ekmek alıp geldim - e spor başka ne için yapılır, yemek için! Balkonda kahvaltı keyfi efil efil. İnanamayacaksınız ama bu yaz ilk kez balkondayız! Vişne ağacımızın artık hiç vişnesi kalmadı, kimse toplamadığı gibi kuşlar da yemedi ayol, öyle büzüştü döküldüler cağnım vişneler. Sırf bunun için koca bir merdiven alacağım seneye! Kahvaltıdan sonra kızı aldık babannesinden, eve getirip zorla öğle uykusuna yatırdık (hastalık sağolsun, tüm uyku düzeni sizlere ömür, ya memede uyuyor ya da bangır bangır ağlıyor son perdeden). Tabii uyanınca öğle yemeğini yine yemedi. Hastalıktan önce azıcık gıdısı çıktıydı, sevindiydik, 4 günde 300gr kaybetmiş, yine hap kadar kaldı. Yemek de istemiyor, işte yandaki fotoda koca peyniri nasıl ortadan yediği ve gerisini attığının kanıtı! Güler misin ağlar mısın? Bekliyoruz bakalım, nereye kadar bu açlık rejimi.. Bu arada ben sinirlerim iyice gerildiği bir an kendim yediğim enerji barından verdim, içinde E'lerden ne ararsan hepsi ve barın ağırlığından çok şeker var ya, öle bayıla, ağzını şaplata şaplata yedi koca barı. Nasıl böyle cahilim bilemiyorum bacılar, yedirdim yedirdim ağladım, ellerimle zehirliyorum kızımı diye.. Bekliyorum, kaburgalarını sayıyorum ve inşallah yer yakında diye dua ediyorum.. Umut fakirin ekmeği.

Sonra kızı babasıyla Modern Sanat Müzesi'ne birkaç Warhol vesaire görmeye yolladım. Bense kendime kocaman hatta devasa hatta kozmik bir ballı zencefilli sıcak süt yaptım, girdim yatağa, blogları, gazeteleri okudum. Bir iki de bisküvi daldırdım süte ayol, ayıptır söylemesi zulada böyle durumlar için birkaç bisküvim her zaman olur, bandırarak mutlu olan-gillerdenim evet. Aşırıya kaçmadıkça, muffin yerken göbeği muffin top yapmadıkça, mutluluk arttırıcı bu tip kaçamaklar elzem, yahu..

Bu güzel günde, kendimle başbaşa kalmak, kimsenin ağlamaması, hiç kimsenin hasta olmaması, kimsenin hizmet beklememesi ve "yaymak" ne muhteşem birşeymiş. Allah ikisinin de yokluğunu göstermesin ama ara sıra bebeksiz kalmak, kocasız kalmak muhteşem bir şey! Günün geri kalanında, bizimkiler sanat dozundan bitkin dönünceye dek, 1990'lar belgeselini izledim ve koltuktan 2cm bile kıpırdamadım! Amanın ne lüks bu boşluk hissi! Baterilerim şarj oldu vallahi.. Gel yeni hafta, gel! (... aman kibar kibar gel gözünü seveyim...)

Yaşlılar ve bebekler

Haftasonu Berlin'deydik, Beyaz Atlı Prens'in 96 yaşındaki anneannesi "Oma"yı ziyaret ettik. Oma 6 ay öncesine dek kendi evinde, kendi başına yaşarken, artık yaş nedeniyle ciddi hafıza sorunları yaşıyor ve kendi kendine yaşaması söz konusu değil. Burada bizim kültürümüzdeki gibi yaşlılar son yıllarını genellikle aile yanında geçirmediği için, adet olduğu üzere Oma da bir bakımevine yerleştirildi. Orada uzman yardımı alıyor ve günün herhangi bir vaktinde ziyaret edilebiliyor. Ne yazık ki, Oma 96 sene boyunca kendi ayakları üzerinde durduğu için, kendi kararı dışında aile meclisinin ortak kararı ile bakımevine gönderilmesini kabullenmesi zor oldu. Sanırım yaşam enerjisini yitirdi, hani derler ya, "vazgeçti.." diye; ne iki lokmadan fazla yemek yiyor, ne de yataktan çıkmak istiyor. Sanırım fazla zamanı yok artık, o nedenle tornunun çocuğunu, Maya'yı görsün istedik..

Zor oldu. Onu iki sene önce, son defa gördüğümde zehir gibi bir kadındı. Şimdi ufacık, yardıma mahkum. Bebek gibi. Ziyaretimiz sırasında öğle yemeği servis ediliyordu. Biz nasıl Maya'ya yedirmeye çalışıyorsak aynen kızı da ona yedirmeye çalışıyor. Maya gibi o da reddediyor. Maya gibi o da küçücük, zayıf, hap gibi, kırılgan.. Maya nasıl yürürken zorlanıyorsa, elimizi arıyorsa, dengesini bulamıyorsa, o da öyle zorlanıyor. Tek başına ayağa kalkamıyor, yaprak gibi titriyor. Maya gibi onun da söylediklerimizi tam anlayıp anlamadığından emin olamıyoruz, psikolojisi birden değişiveriyor, Maya gibi korkuyor, endişeleniyor, birden seviniyor.. Maya gibi uykusu, sık sık kesiliyor, bazen uyuyamıyor, bazen uyanmak istemiyor. Ananem hep "bebekler uyuya uyuya büyür, yaşlılar uyuya uyuya ölür" derdi.. Üstelik Maya gibi, görmediği akrabalarını unutuyor mu, bizleri tanıdı mı, emin değiliz.. Kısacası, ileri derecede yaşlılık ile ilk derecede bebeklik ne kadar benzer. Hep bunu düşündüm ziyaretimiz boyunca. Benjamin Button gibi.. Başladığın noktaya geri dönmek gibi.

İçim cız etti hep.. Yaşlılık ne zor şey, yalnızlık ne zor şey. Bebeklikle yaşlılık bunca benzerken, bunca kontrastın olması ne kadar ürkütücü. Birinde artık gün be gün kötüleşiyorsun, diğerinde gün be gün iyileşiyorsun. Biri yaşamının en sonunda, diğeri en başında..

Yaşlılarla bebekler genellikle iyi geçinirler. Birbirlerini anlarlar genellikle. Belki de bundan..

7 Ağustos 2014 Perşembe

Sıvı Sabun

Ne zaman hayatıma, tamamen yerleşti düşünüyorum bulamıyorum. Sanki birden unuttum mis gibi pembe-beyaz çizgili  duru sabunu, birden yıvışyıvış hayatımda bitiverdi.

İlk parasız kaldığım günün , ilk alışverişi- ki alyansı kuyumcuda okuttuğum para ile - evde sıvı sabun yok. Listede adı var, alıcam.

Gittim markete. Sıvı sabunların karşısında dehşete düştüm.

Kimsin kızım sen? Ben duru kalıp sabun severim aslında, palmolive de olabilir. Seni neden , nasıl bir ezberle alıyorum. 5 kalıp sabun fiyatına , küçük pompalı sıvı sabun hı? Daha avukata para verilecek, araba bakıma sokulacak, sıvı sabun kim ya?  Sıvı sabun standı karşısında 15 dakika geçirdiğime eminim.
Dehşet...
Böyle böyle  hayatıma yavşayan daha neler vardı acaba?
Markette gezindim. Havlu kağıt..Al işte..Peçete var zaten, Mutfakta tezgah bezi var, ne işe yarıyor - hiç! Onun işini yapan varken bir de bekçi gibi havlu kağıt almışım, fillilerinden.
Parke-seramik-cam temizleyicileri hepsi ayrı ayrı..Bu ne ya? Aldım bir pril, hepsini prille temizledim.
Cam önünde menekşelerim vardı. Anneannem vermişti. Onlara vitamin falan lazımdı.
Ya ben menekşe sevmem ki, yani özel olarak sevmem. Bir menekşem eksikti, ilk fırsatta anneanneye geri götürülecekti. Kendisiyle çiçek yarışını , vitaminle de olsa kazanamayacaktım, neyin vitamini, kendime b vitamine alsam daha iyi, sinirlere iyi gelir.

Sıvı sabun aydınlanmasından sonra çok değiştim.

Evde gereksiz ne varsa gittigidiyor.com da satmaya başladım. 1 liradan açık arttırma açarak.


Çocuk hastalıkları ve stres

Bu yaştaki çocuklar yılda ortalama 9 kez, anaokulu çağında ise 12 kez hasta oluyorlarmış, bu gerçekten doğruysa, hastalıklara karşı verdiğimiz tepkileri tekrar gözden geçirmemiz gerekecek; çünkü Maya hastayken ben / biz sadece fiziksel anlamda değil, psikolojik anlamda da çok zorlanıyoruz.

Bu hafta başında Maya 3 numaralı hastalığını geçirdi. Bu seferki de aslında önceki iki hastalıktan farklı değildi; huysuzluk ve iştahsızlıkla başlayan, 3 gün boyunca 40 C' ateşle devam eden, büyük olasılıkla virütik bir hastalıktı yine. Yüksek ateşe dair geçen seferkiler kadar elim ayağıma dolaşmadı ama artık bebeklikten çıkan minik hastanın bakımı çok daha zormuş. Tam da "14 aydır emziriyorum, artık kesmeli" derken, meme gerçekten kurtarıcım oldu. Ağzına lokma koymadı ama 24 saat, 3 gün devamlı emdi. Kısa aralıklarla kucakta odalar arası gezdirme dışında biz ikimiz devamlı yataktaydık. Ve ben bir şey daha öğrendim, 48 saat uykusuz ve sonra 2 saatlik uykuyla bir 24 saat daha uykusuz da yaşayabiliyormuş insan.. Fiziksel olarak dayanabiliyorsun da, psikolojik olarak.. İşte o ayrı hikaye.

Yorgunluk, yetersiz beslenme (zaman mı oldu?), tüm sıkıntımı içime atmak (bloğa yazamadım ailem okuyor ve aşırı endişeli insanlar), kimsenin sırtımı okşamaması (Beyaz Atlı Prens'in birden "kocam denen ilgisiz herüf" ayarına dönmesi) beni bitirdi. Çocuğun hastalığının stresiyle annelik yeteneğimi, eşimle ilişkimi ve genel olarak hayattaki başarısızlıklarımı kafama taktım. Strese karşı pek dayanıklı değilim ve özellikle neden-sonuç ilişkisi içinde gelişmeyen olaylar beni aşırı korkutuyor.

Stresle mücadele edebilmek çok önemli. Genellikle hepimizin bir yöntemi vardır; kimimiz oturur "ağlar ve rahatlar", kimimiz işi mizaha vurur, durumu kabullenmeyerek alternatif evrene geçeriz, kimimiz ise sinirlenir, en yakınımızdakilere kafayı takarız. Ben hayatımın çok farklı streslerinde, kendi kafamda olayı çözene, beni korkutan ya da endişelendiren olaylara dair mantıklı "neden-sonuç" ilişkisi kurana ve gücümü toplayıp aktif mücadeleye başlayana dek, bu yöntemlerin her birini kullandığımı görüyorum. Bu günlerde en çok kullandığım yöntem ise; endişeden uzaklaşabilmek için kafayı en yakınındakine takmak. Beyaz Atlı Prense kafayı takmış bulunuyorum, evet. Ne yapsa hata, ne yapsa eksik, devamlı homurdanıyorum, psikolojik savaş halindeyim. Onun da benden bu derece sevgisizlik karşısında eli ayağına dolaşıyor, hani tahtaya kalkınca doğru bildiğini unutan öğrenci gibi, normalde yapmayacağı şeyleri yapıyor. Hepsi saçma sapan küçücük şeyler, mesela makinada beyazları yıkayacağım (evet yine BEN) içinden koca siyah bir tshirt çıkıyor, deliriyorum. Mesela bebek ağlıyor, yataktan su istiyorum, 14 aydır aynı yerde duran suluğu bulamıyor, illa bebekle BENim yataktan kalkmam, gidip suluğu bulmam gerekiyor. Saçma sapan küçücük şeyler, biliyorum ama işte deliriyorum.. Gece boyu, BEN ağlayan bebekle salonda turlarken, o kulağında tıpalarla horul horul uyuyor. Gündüz işte, BEN yine yatakla oda arası turlamaktakta, o akşam geldiğinde "yoruldum, bugün erken yatayım" diyebiliyor. Evet, uykusuz işe gitmek zor biliyorum ama sanki havaalanında radar kontrolörü adam! Deliriyorum.. Sonunda da patlıyorum evet, saçma sapan birşeye sinirleniyorum.

Oysa beni korkutan "neden?", yani neden hasta oldu? Noe'nin oğluyla birlikte bir muzu dişledikleri için mi? Babannesiyle yürüyüşe gidip ayakları çorapları ıpıslak döndüğü için mi? Trende hapşıran birinden mi? Bizim ev pis mi? Ellerimizi yeterince yıkamıyor muyuz? Bağışıklık sistemi mi yetersiz? Beslenemiyor mu? Çok mu zayıf? Ya değil işte, ilk cümleye bak yılda 9 kez diyor.. Yine de neden neden neden? Asıl soru: ben bu çocuğa bakamıyor muyum, yetersiz miyim....

Nasıl yapacağım bilmiyorum, belki bir uzman yardımı almam gerekiyor. Açıkcası düşünüyorum da. Strese karşı çok zayıfım ben. Mesela ağlamasına karşı çok zayıfım, dayanamıyorum, rahatsız oluyorum ve bu ona da yansıyor. Ya da hastalandığında gülüp oynayamıyorum, yıkılıyorum, suratım beş karış, sinirliyim, onu öpüp sarılsam da içimde fırtınalar kopuyor. O da anlıyor çünkü çocuklar hep anlar.. Bunu nasıl yeneceğim bilmiyorum, sakin kalabilmeyi, normalleştirmeyi ve kabullenmeyi nasıl başaracağım. Allah daha büyük hastalıklar vermesin, beni ve yavrumu sınamasın inşallah ama hayat bu, olabilir ve ben hazırlıklı olmalıyım. Anne olmak güçlü olmak demek çünkü, oturup zırlama ya da sinir küpü olma ya da kaçıp gitme lüksü yok artık.

Maya iyileşti. O zor 3 gün çok şükür geçti. Şimdi oturup hastalık sırasında yaşanan stresle başa çıkma yöntemlerini araştırıyorum, gerekirse bir uzmandan yardım alacağım. Sizler bunu nasıl yeniyorsunuz, sakin kalmayı nasıl başarıyorsunuz, fikirlerinizi duymayı gerçekten çok isterim....

düğün evi, cenaze evi = evlen

1-Annemin çok yakın bir arkadaşı, 6 ay önce eşini kaybetti.
Cenaze boyunca kolundaydım . Dedim ki bir ara, "ne mutlu sana onun gibi bir kocan oldu, 40 yıllık evlliliğiniz/ömrünüz kırıp dökmeden ne güzel geçti" .
Patavatsız da değilimdir aslında ama yeri değildi o lafın.

2-Annemin kuzeni, 5 sene önce eşini kaybetti.
Kaçarak evlenmişler. Adam son on senesini kalp hastalıklarıyla geçirdi. Karısı , kocasının onu hemşiresiyle aldattığını öğrendiğinde adamın az bi ömrü vardı , ses etmedi.
Kadın madde1'deki kadın gibi çok üzgün, bitkindi. Aldatıldığını öğrenmemiş gibi.

madde1'deki kadın, cenazede söylediğim lafı "koca bulamadım bir türlü" gibi mi algıladı bilemiyorum ama, önce annem üzerinden "başkasınıbulbidaaaevlen" çağrılarını direkt yapıyor. Yani aslında sana demek istedim ki teyzecim "hepimiz ölücez, siz şahane bir çifttiniz. Onsuz yaşamak artık çok zor olacak . Ama 60 yaşının 40 yılını onunla geçirdiğin için şükretsen..Ruhunu rahat bıraksan"  demek istedim.
Bıdıbıdı çok konuşan helehele akıl veren biri değilim ancak bi gaflet işte...

madde 2'deki kadın evleniyor. Karısını kaybetmiş bir adamla. Sıradan bir nikahla falan değil, tekneli, müzikli, şıkır şıkır bir düğünle evleniyor.

Annem üzerinden mesajlarla , "evlen evlen" lafları geliyor .
Tabi annem bunları bana "ya bak sakın bana carlama, madde 1 teyzen evlensin bulsun birini, madde 2 deki teyzen de çok mutluymuş sen de mutlu ol istiyolarmış. Ben söylüyorum onlara seni ama..."

Anneme aradan çekilmesini , teyzeleri bana yönlendirmesini söyledim. Kadınlar kendi aralarında konuyu dolandırdıkça sakız oluyo..Konuştuklarını yüzüme karşı söylemelerinin zor olacağını düşünmüştüm, konu da kapanırdı ama öyle olmadı. Aradılar ve gayet rahat aradılar, konuştular.

Madde 1 asla evlenmeyecek. Sonsuz bir bağ ile bağlı kocasına. Kocasının kendisine en büyük itirazı, ses yükseltmesi "ayyyyy madde-birrrrrrrrrr"  şeklindeydi.
Madde 2 hakkında pek bilgim yok ama şimdi hayatının aşkını bulmuş gibi.

Aşk çiçekte, böcekte falan diyemeyeceğim ama "huzur" diye bişey var. Sımsıkı sarıldığım. Yerine birşey koymak istemediğim, değişmesini istemediğim.

Evlenmeden önce flört gerek, tanımak gerek, aileler var, çocuk var. Yazarken bile düşünmekten, çoğaltmaktan sıkıldım. Çok gereksiz , yorucu hamleler.

Şimdi benim oğlumla geçirdiğim , arkadaşlarımla demlendiğim , aylak aylak yürüdüğüm, araba kullandığım, boşboş tavana baktığım, evimi düzenlediğim, seyahat ettiğim, dedikodu yaptığım, radyo dinlediğim, yıldızlara baktığım, alışveriş yaptığım, anime çizmeye çalıştığım  zamanların yerine ya da yanına biri lazım he mi?

Yedirmem.

5 Ağustos 2014 Salı

Pedagog mu, manyak mı, ben mi?

Evler ayrıldı, boşanma süreci devam ediyor. Oğlanı pedagoğa götürdüm. 2 sene önce...

Dedim ki - ya bu çocuk benimle babasıyla ilgili hiç konuşmuyo, içine kapandı..
Dedi ki - sen çocukla konuştun mu olanları, sen içini açtın mı?

"Bugün çocukla konuşacam haftaya sen yalnız gel" dedi.

Gittim haftaya..

Dünyadaki milyorlarca insan gibi boşanıyoruz yani normal ki böyle şeyler kafasındayım ya, onu anlatıyorum , kadına da bozuğum , çocuk için geldim beni mi söğüşlüyo , salak mı duruyorum falan...

Sonra beni bir çözdü kadın. Nefretimi. Ne yaparsan rahatlarsın dedi?

Ölsün dedim.

Tamam dedi.

Gitti , içerden koca bir yastık getirdi. "Bu Ex olsun" dedi.

"Hadi göm".

Eğildim, parkeleri kazmış gibi yaptım falan amam gülüyorum yani, dalga mı geçiyo bu kadın , zaten para yok , buna mı vericem diye düşünüyorum. Neyse yastığı güya kazdığım çukura attım. Üzerine güya toprak atmaya başladım ve bir ağlama patlaması yaşadım evlere şenlik. Hem gülüyorum, hem ağlıyorum, "ya karı bana yap" diyo ben de yapıyorum , az mal değilmişim, parkede ex hayvanı mı gömülürmüş diyorum, sonra ağlama normale döndü. Başarılı bir mezarcı edasıyla , bir adım geriye çekilerek baktım. "Ne hissediyosun" dedi. Ayağımla parke mezarın üzerine bastırdım. Çıkmaz di mi burdan, yok çıkmaz dedi. Ohh dedim.

Deli meli...Dünya dönüyor sen ne dersen de işte...


3 Ağustos 2014 Pazar

Görümce diye bişey var.

Oğlan Ex'in yanında.. Bir şey için aradı Ex beni. Gürültülü sesler geliyor arkadan, "nerdesiniz" diye sordum.

"Arabadayız."

Sonra arkadan bir kadın sesi, oğluma seslendi. Ex görümce!

Bütün tüylerim diken diken oldu. Kan beynime sıçradı. Oğlumla ilişkilerine karışmamakla birlikte , müthiş rahatsız oluyorum.

Kapattım o sesi duyduğum an telefonu.

Ex aradı , açmadım.

Neden bu kadar rahatsız oldum? Ex'in babasını boşanmadan 1 sene sonra, kapı önünde gördüğümde "Naber?" demişti. O aklıma geldi. "Naber?"

Görümce dediğin kardeşim yaşında. Ex askerdeyken ilgilendim, harçlık verdim, yalanlarını sakladım. Klasik bir rekabet , bir kıskançlık yok yani. Benden küçük işte..
Ama ne zaman boynuz olayı yaşandı o zaman herşey değişti.
Ex görümce, diğer kadının evine yemeğe, yılbaşı partisine falan gitti. İnanmamıştım Ex'e ," ne var ki bunda" demiş ex görümce...
Birşey yoktu gerçekten. Onunla ilişkimizi gözden geçirmiştim, ve sadece gerçekten benden birşey alabilecekse benimle iletişime geçmişti. Evliliğin zor ve son zamanlarında , kavga konusu aileler de olmuştu elbet, kardeşler de yeterince pay almıştı gıyabında..

Ex aradı, açmadım. 2 saat sonra bir daha aradı. Açtım. Evdeydim, yalnızdım.
-Sen neden birden telefonu kapattın ya anlamadım.
-Bence anladın , uzatma istersen.
-Ya gerçekten anlamadım.
Yüksek sesle konuşmaya başladım , ama kontrollüydüm.
-Ex görümce sesini duyunca rahatsız oldum. Bunu anlamaman da ayrı bir konu, anlayıpta ağzımdan duymak istemen ise apayrı bir konu.
-Emin olmak istedim ama şaşırdım sadece, çünkü o seninle ilgili hiç kötü birşey söylemedi, yani bizim onla bir sorunumuz yok der herzaman
Kulaklarımda derin bir sessizlik ardından çınlamalar...Tansiyon böyle çıkıyor sanırım..
Avaz avaz bağırdım, mahalle karıları falan halt etmiş yanımda..
-..................................................................................................................................
3 dakka falan sürmüş olabilir.

Ex ile boşandıktan sonra da uzun süre kavga ettik bu kalite de.. Bundan vazgeçtik ve çocuk için sağlıklı bir zeminde buluşmaya çalıştık. Ve oldukça da başarılı olduk bence.. Ama ikiyüzlülük , riyakarlık, aptala yatma, aptal yerine koyma, "aaa  ondan ne var , aaa ona mı kırılmış , aaaa ben severim onu ya" gibi şapşal beyanları, beynimi yerinden oynatıyor.

Ex'e dedim ki biraz sakinleşince ,
-O benim hakkımda kötü ne söyleyebilirdi? O söylemedi diye ben onu çok güzel mi hatırlayacağım. Ölüyorum ikiyüzlülüğünüze..
-Exgörümce için ben kavga etmek istemiyorum. O kadar yorulduk, oğlan için belli bir uslüptayız, özel olarak ben bişey yapmadım. Bir daha da yanımda olduğunda aramayacağım , söz.
-Tamam.

Çok uzun süredir böyle patlamamıştım. Telefonu kapatınca, bütün enerjimin bittiğini hissettim öğle saatinde. Yattın , 2 saat uyudum.

2 Ağustos 2014 Cumartesi

Matruşka

Bu ara çok görüyorum internette,  nevresimlerde, kırtasiyelerde, çantalarda.

Rusça telaffuzu matriyoşka'mış.
"Matruşka hem oymacılık hem de resim açısından Rusya’nın imajı ve ruhudur." demiş wiki..

Bunu sevmeyen bir ben miyim? 
Hani çocukken ilk gördüğümde şaşırmıştım , tamam ama  gittikçe küçülen küçüldükçe çirkinleşen, sabit-sevimsiz-şuursuz-sahte gülüşlü , toz alması ayrı dert olan bu bebekleri sevemiyorum. 

1 Ağustos 2014 Cuma

Bruce Lee

Babasında seyretmiş. Şimdi çok büyük bir hayranı imiş kendisinin.

Saçlarını onun gibi tarıyor. Bakışları keskin, "anne , bak" diyor.

Bacaklarını, kollarını onun gibi hareketlerle donatıyor. Gerçek adı  Lee Jun-Fan mış..

Ama gel gör ki , Bruce Lee'nin öldüğünü öğrendi.

Feci yasta. Ağlıyor , "ama ben onu görmek istiyordum" diye..

Çocuklara ölümü anlatmak ne zormuş.

Hong Kong'ta heykeli varmış. Ona gideriz büyüyünce dedim..Şimdilik "tamam" dedi..




Mekanın Cennet olsun Bruce Lee...

------------------------------------------------------------------------------

Bruce Jun Fan Lee, Çin kökenli aktör ve Kung Fu savunma sanat ustası -Sözleri;
  • Bilgi bize güç verir; ancak saygıyı karakterinizle kazanırsınız.
  • Bilmeyen ve bilmediğini bilmeyen, aptaldır -Ona karşı tetikte ol! Bilmeyen ve bilmediğini bilen, basittir -Ona öğret! Bilen ve bildiğini bilmeyen, uyuyordur -Onu uyandır! Bilen ve bildiğini bilen, bilgedir -Onu takip et!
  • İyi bir dövüş ustası sinirlenmez, hazırlanır.
    • Ejder Kalesi (1973); Tapınağın daha eski bir üyesiyle konuşmasından.
  • İnsan, yaşayan bir canlıdır, kendi bireyini yaratır, bu (kendi oluşumu) herhangi bir tarz veya sistem oluşturmasından daima daha önemlidir.
    • "From Wing Chun to Jeet Kune Do" -Jesse R. Glover, Black Belt Vol. 31, No. 9 (Eylül 1993), s. 35
  • Kendimi ne olarak düşünmek istediğimi biliyor musun? Bir insan olarak. Çünkü, Konfüçyus'un dediği gibi "Ancak gökyüzünün altında, mutlulukların altında bir tek aile bulunur. Sadece onu meydana getiren kişiler farklıdır."
    • Bruce Lee: Son Röportaj (1971)
  • Sana ben iyiyim dersem, muhtemelen kendimi övdüğümü söyleyeceksin. Ama sana ben iyi değilim dersem, yalan söylediğimi bileceksin.
  • Sınırlar yoktur. Vadiler vardır, ancak orada kalmamalısın, onlardan öteye ulaşmalısın.
    • The Art of Expressing the Human Body (1998) edited by John R. Little, p. 23
  • Soyut evrenin gerçek gücünü gösterir. O somut olanın tohumudur.
  • Tahtalar karşı vuruş yapmaz.
    • Ejder Kalesi (1973); Bruce Lee'nin karakteri bunu "Oharra"nın yumruğuyla tahtayı parçamasından sonra Oharra'ya hitaben söyler.
  • Tümüyle dürüst olmak gerekirse, gerçekten hayır.
    • Gazeteci Alex Ben Block tarafından Tanrıya inanıp inanmadığı sorulduğunda, Warrior Within : The Philosophies of Bruce Lee, s. 128
  • Ben uyumaya inanırım.
    • Erkek kardeşi Robert Tanrıya inanıp inanmadığını sorduğunda ona cevabı, s. 129
  • Zihnini boşalt. Su gibi formsuz, şekilsiz ol. Şimdi, suyu bir bardağa doldurursan, su bardak olur. Onu çay demliğine doldur, o zaman su çay demliği olur. Bak, su akar, yayılır, damlar ya da parçalanır. Su gibi ol dostum.